bugün
yenile
    /
    1. 5
      +
      -entiri.verilen_downvote
      arama kısmına yazınca "yaşasın başlık varmış" diye sevinerek girdiğim ama içinde entiri olmadığını gördüğüm zaman yıkıldığım başlık. ilk elin günahı olmaz başlatıyorum, başlığı da sahipleniyorum böylece.
    2. 23
      +
      -entiri.verilen_downvote
      artık "uyuyamıyorum" demiyorum geceleri. uyumaya bile çalışmıyorum aslında. boşa kürek çekmekten yorulmuş ellerimle, çay demliyorum, bir de şeker atıyorum içine. acısını, zehrini, demini alıyor gecenin. "biliyor musun ?" diye başlayan cümleler kurmuyorum senle ilgili biliyor musun? lafla yürümüyormuş o peynir gemisi, yelkenini kesip kefen diye sakladım kendime. içimden soruyorum öylesine, ki hoş zaten sen de hiç duymamıştın beni. merak etmiyorum, umursamıyorum mesela. çok değiştim. öyle bir boşvermişlik var ki sorma gitsin. sormazsın da işte lafın gelişi. gidişinin ardından, tüketici oldum, kendimi tüketiyorum. "telafisi yok" derler zamanın, hala merak ediyorum bunu biliyor musun? ben bir lere katlanamadım, cidden bir daha yaşamak istiyor mu insanlar, büyük cesaret. biliyor musun? dedim az önce ama gözünden kaçmamıştır, baya da yalancı oldum. hoş kusur aramakta üstüne yoktu farketmişsindir illa. sigaraya da devam. hani "gitmeyeceğim" dediğin kadar bıraktım, o kadarcık içiyorum, senin kadar dokunmuyor. "biliyor musun? ile başlayan cümleler anlamsızdır, beyhude yük olur yüreğinize." gibi bir şeyler demiştir şairler, dememişlerse de çok ayıp etmişler. neyse onların bileceği iş, kalabalıklardan anlamam ben. çayım bile tek şeker. bir "biliyor musun"un arkasına atarım seni, öyle boş, öyle yalan, bu gece de olur biter..
      1+++ - redbeard 11.02.2016 03:00:25 |#2448071
    3. 5
      +
      -entiri.verilen_downvote
      neyim varki,neyim kalsın. ne verdin ki üstü kalsın. cahil isen sûkun eyle. gören seni ağır sansın. neyim kaldı ki neyim çalsın. ne aldım ki borcum kalsın. masum isen boynun eğme, yüzün aksa gözün baksın. yandım aman. başın gözün rahat dursun. yandım aman. özün sözün hep bir olsun. ey güzel yar cihan sendin. cümle derde deva candın. suçum neydi kalem kırdın. ömrü güldün ömrüm aldın. gülmeyeceksen meşke dalma. o meyva ki yasak , çalma. kabahatin şeytan atma. o da fani günah alma. yandım aman. özün sözün yalan olmuş. yandım aman. yüzün gözün elin olmuş yandım aman. yanacaksın hükmün buymuş. yandım aman. yanacaksın olan olmuş.
      1sanırım bestelenecek ya da bestelenmiş olabilir mi bu baboş, yandım aman kısımları nakarat olaraktan? eline sağlık maşallah. - muhalif 11.02.2016 03:26:04 |#2545605
      1aynen baboş. bestem. ağır itham adı. yandım amanlar nakarat evet. ama okunurken aman aman diyorum. helal çözdün parçayı.(: - redbeard 11.02.2016 03:27:46 |#2449323
      1e sen müzik adamı olunca azıcık insan arıyor nakarat var mı hemen ifşa edelim diye. :) telif falan var mı yoksa hemen çalalım :d - muhalif 11.02.2016 03:38:14 |#3345781
      butun yorumlari goster (11)
    4. 6
      +
      -entiri.verilen_downvote
      sigaranın kokusu bana çok ağır gelmeye başladı. atayım bari ne yapabilirim ki. biriyle buluşacak gibi hissediyorum. sahi neyle buluşacaktım? emin olmadığım bir fikirdi bu. nereye gideceğimi bilmiyordum. insanlar bilmiyorlar mıydı benim ne kadar sinirli olduğumu? sanırım duraksama zamanı gelmişti. en iyisi yeni yapılan 20 katlı binanın tepesine gizlice çıkmaktı sanırım. en son ne zaman içmiştim hatırlamıyordum. en güzeli ise içtiğimi hatırlamıyordum. en büyük binanın tepesinden aşağıya bakmak heyecan vericiydi. insanlar karıncalanmış, ben devasa olmuştum. sonunda istediğim yerdeyim diye düşünürken bir his sardı beni. sanki biri arkamda idi. iyi de kimse yoktu ki benim hayatımda. ne bir ailem ne bir sevdiğim insan vardı. telefonumu da 3 ay önce rehberimde yer alan son insanı –insan demek doğru olmaz banka numarası- silince çöpe atmıştım. vurmaya başlamıştı, canım çok yanıyordu. nerden buluyordu beni bu insan? göremiyordum ama canım çok yanıyordu. sert bir sopa ile vuruyordu bana. ilk defa anne diye bağırasım gelmişti. bir annem yoktu ama o sevgi vardı sanki içimde. babam döver ama annem korur hissiyatı oluştu içimde. sanırım kız kardeşim birazdan aramıza girip engelleyecek gibi hissetmiştim. ya da eşim? eşim vardı sanırım ve onu sonunda çıldırtabilmiştim. belki de o vuruyordu bana bilmiyordum. tek bildiğim, canım çok acıyordu. beyazlaşmaya başladı etraf. işık vuruyor gibi gözüm kamaştı. korkudan binanın demirlerini tutmuştum. tanrım bilmiyor musun ben sevmem beyazı. nefret ederim beyazdan neden bana bunu yapıyorsun? insanlar belirir gibi oldu etrafımda. kafamı duvara vurdu beni döven insan. nereden geldiğimi anlayamıyordum. işık giderek vuruyordu suratıma. canım çok acıyordu. sanırım sigara içmiyordum ben, belki hayatta hiç içmedim sigara. biriyle de buluşmuş olamam, en son buluştuğum insanı bilmiyorum ki. çözülüyor her şey şuan. karşımda beyazlık beliriyor. yastık gibi her yer. canım çok yanıyor. vuran adam gitti az önce odadan. sinirim boşalmış sanki duşta akan saçlarım gibi. sahi ben duşa da girmedim ki hiç. yoksa ben yaşamıyor muyum? bina dediğim bir boşluk sanırım. kendimi bilemiyorum. bir annem var mı? hatırlamıyorum. babamı hiç görmedim, benden çok sevdiğim bir kız kardeşim hiç olmadı sanırım. tanrı beni terk etmiş olsa gerek beyazları döşemiş üstüme çoktandır. dayak yemekten kızarmış tüm kollarım. binanın parmaklıkları odanın kapısı oluşuvermiş. ben sanırım delirmişim. insanlar benden büyük, karınca olan benim artık. sanırım kolum kırık. sanırım benliğim yok benim. sanrılarım yaşıyor sadece. yaşamak neye denirse ben içinde değilim. düştüm, düşüyorum. teşekkürler tanrım.
      0+++ - redbeard 11.02.2016 03:53:32 |#2545716
      0mutlu oldum müdürüm - fsociety 11.02.2016 04:03:16 |#2545676
    5. 4
      +
      -entiri.verilen_downvote
      dünya ya hiç gelmemiş, gelse de hiç tanımayacağın birini özlemenin verdiği efkarı kim bilebilir ki? tamam, hemen kızma illa ki bilen birileri vardır bu efkarı. ama bizler bu efkarın dibinde yaşıyoruz. en azından öyle zannediyoruz. bazen yeri geliyor bu yaşadıklarım bu olayın dibidir diye dua ediyorsun. çok geçmiyor görüyorsun ki bundan daha dibi de varmış, o yaşadıklarım dibi değilmiş diyorsun. herkes isteyip de olamadığı kişiyi yalanlarla yansıtmaya, yaşamaya çalışırken; bizler baştan aşağı kendimizi yaşadık. kendimiz olduk. “ya bıraksana şimdi ahbap ne anlatıyorsun sen bana hı? senin yok muydu isteyip de olamadığın kişi” diye soracaksın değil mi? evet benim yoktu öyle bir derdim. olmadığı için de hep gerçekçi acıları yaşadım, gerektiğinde duygusal, yeri geldi ailesel… bunların hepsi doğal acılardı, doğal sıkıntılardı. hiçbir zaman yapay acıları kendime edinmedim. o yüzden ağır yaşadım belki bunları, belki de hala yaşamaktayım bilemiyorum. yaşadığım çoğu şeyin adını koyamıyorum. bu halime üzülüyorum. nedenini biliyorum, sonucunda ne olacağını da biliyorum lakin bu yaşadığım nedir, niye ben yaşıyorum, olayların içinde neden hep ben oluyorum. kendi hayatımın bile kıyılarında yaşayan ben, neden başkasının hayatının merkezinde yaşıyorum. neyse. birde şey var ben evlenmek baba olmak istemedim hiç. ben her zaman bu dünyaya amca, dayı olmak için gelmişim gibi hissediyorum. bu hissiyata nereden kapıldım, nasıl kabullendim hiçbir bilgim yok. bilgim dahilinde gelişen hadiseler değil bunlar. şunu itiraf etmek gerekir diye düşündüm, beşiktaş maçlarını televizyonda izlerken veya bizzat maçları tribünde izlerken gözüme hep şu görüntü takılır; babasının omuzlarında maç izleyen çocukları gördüğümde, oracıkta çocuk yapasım geliyor. absürt oluyordu bu düşüncem evet. ama böyle bir gerçeklik var. mesela şampiyonluğumuzu getiren golü kim atarsa çocuğumun adını onun ismini koyacağımı düşünürüm bunu dillendirmeyi de ihmal etmem. “ ya bırak şimdi yabancı oyuncu atarsa ne yapacaksın” diyorlar. bende teknik direktörün ismini koyarım diyorum. yani o isim bir şekilde koyulacak, kılıfına uydurulacak. 2 dakika sonra da bu ismi yeğenime koymak için ablamla eniştemi veya abimle yengemi ikna etmeye çalışırken buluyorum kendimi. böyle de istikrarsız, karışık bir hayal dünyam var. emin olun ben sizin dünyanızda yaşamak istemiyorum. şuna da eminim sizde benim dünyamda yaşamak istemezsiniz. yani şey, yalvarıyorum istemeyin. o yüzden ben sizin dünyanızdan göçüyorum. ve size de kiramı ödüyorum. ama sadece bir isteğim var sizlerden. ben nasıl ki sizin dünyanızdan sessiz sedasız çıktıysam, sizlerde benim dünyamdan çıkıp gidin. gidin ki rahat bir yaşam süreyim. insanlarınızı da alın gidin. nefes alan bir tek kişi bile istemiyorum. hayvanlar kalabilir. afişler kalabilir. beşiktaş kalabilir. ama sizler gidin, gerekirse yavaş yavaş gidin ama bir gün gidin. çünkü ben ölmeden hayatımda ki bir günü bile insansız yaşayacağıma inandırdım kendimi, bir kez olsun bugünü yaşayacağım diye söz verdim kendime…
      1+++++ - muhalif 11.02.2016 04:01:48 |#2545606
      2kendi hayatımın bile kıyılarında yaşayan ben, neden başkasının hayatının merkezinde yaşıyorum. cümleyi okumamla ıslık çalmam bir oldu. eline yüreğine sağlık usta - kulaksiz kepce 20.02.2017 02:16:03 |#3082846
    6. 5
      +
      -entiri.verilen_downvote
      gayba düşmüş beşer, gönlü râz mı olur sanırsın. mecnun olan her akıl gönülsüz mü sanırsın. nazarlar içinde zâil olan bu alem, -beyhude değil! ademoğlu müşkül diye kainatta mı öyle? bir hengame pür olur, nedenler meçhul.. bakarım ama gören gözlerim çoktan zâil. elbet bir güzellik vardır: görenden çok anlayana, beklenenden çok bekleyene hitapta. acabadır kaç zaman geçti, meleklerin yüreklerden kaçması? rüsvalığa iten zehri bırakma zamanı gelmedi mi ki, hala yüzlerde kahkahalar taze? görme vaktidir de herkes gizli halde içinde mi yaşar bu hazin ömrü ya da âmâ olan ben miyim herkes çoktan vedada...
    7. 5
      +
      -entiri.verilen_downvote
      insanın sevdiğini kaybetmesinin binbir türlü sonucu varmış. kaybedince bunu öğretiyor da o sonuçların hepsini öğretmiyor hayat. bir bir süzgeçten geçiriyor; hangisi uygunsa kaybedenin üzerine, onu ölçüp biçiyor, dikiyor kaderine. ancak; nasıl bir kayıp olursa olsun, her sonuca uygun bir son hazırlamayı da ihmal etmiyor: alışmak... alışmak, ağlamanın bir rutin olması aslında. ağlamaya alıştıkça unutuyoruz da bir yandan o rutin ağlamayı. insan istese, denese de tek bir şeyi unutamıyor: alışmayı... zamansız yakalanıyor insan aşka. bazen bir çift gözle başlıyor bir macera. bazense iki cümleye sığan koca bir hayat hikâyesi. tarifsiz bir heyecan oluyor yürekte, eğer ilkse giren. yaşadıkça, yaşlandıkça alışıyor insan sevmeye bile... ilk gülüşü unutamıyorsa da ilk gülüşleri de hatırlamıyor yara aldıkça. çünkü insanın kendisi değil de hayatına girenler olur hep gelmişini unutturan. fakat herdaim kendisidir kendisini geçmişine alıştıran. çünkü alışmak belki de çözüme benzemeyen en basit çözümüydü yaşanmışlıkların, içeride kalmışlıkların. alışmak ağırdır aslında. insanı daha az yaralı, daha hayata bağlı gösterse de içten içe kemirir geleceğini. yine de mümkün değilse unutmak, son çare ağrı kesicidir alışmak... en acısı alışmak belki de. daha acısı ise acıya alışmak... aslında acıya alışmak yaşanmış acıları dindirmiş görünse de, yaşanmamışlıkları bile acıya dönüştürür. daha sonra tatlı gelecek bile korkutur titrek yürekleri. ve ardından dua ile başlayan 'gelecek gelmesin!' feryatları, acı acı akan zaman, delirmeye yüz tutmuş düşünceler, bir anlık deli cesareti, alışılmışın dışında bir vedaya hazırlanmak ve intihar süsü vermek eski alışkanlıklara ve yeni alışılmamışlara... beceriksizlikle sonuçlanmış bir yokluğa alışma denemesi ve eksilere inmiş bir hayatı sıfırdan başlatmaya çalışmak... umut can verir. işte bu yüzden en zorudur tamamlanmayacağını bildiğin eksik bir hayata alışmak... yazmak var alışmaya kardeş. yazmak var alışmaya yardımcı, alışkanlıklara yoldaş. işte bu yüzden rahatlatır insanı yazmak. çünkü yazdıkça kafanı boşaltmış olmuyorsun, alışıyorsun. yadırgamıyorsun ağlamayı ya da uzaklara dalmayı milyonlarca yalnız içinde. zaten böyle değil midir hayat? gözlerini diktiğinde uzaklara, aklına yazmıyor musun anılarını ya da yaşamak isteyip kursağında kalanları?.. gözler kalem, kalp sonu olmayan bir defter yaşamak istediği olmamışları varsa insanın. işte bu yüzdendir bulutsuz geceleri sevmek. yaşayamadıklarımız ne kadar uzağımızdaysa, o kadar uzakta ararız okuyacağımız yıldızı. bulutlar hayallerimizin önüne çöker sis perdesi olup. insan rahatsız olur yağmur getirmeyen bulutlardan. havayı önce bozar, sonra boğar. yine de şikâyetçi olmaz insan. önce yakın hayaller arar, bulamaz. bulutları yazmak ister yüreğine. yazamaz. en sonunda alışır yine... alışmak da sebep ister kendine. malzeme ister. durduk yere bir şeye alışamaz insan. aslında alışmayı bilmez bile çoğu zaman. asla alışmayı isteyemezsin. bir bakmışsın, alışmışsın. varlığına mı? yokluğuna mı? önemi yoktur pek aslında. alıştıysan bir kere; olup olmadığı pek önemli değildir. yazmak da böyledir bir bakıma. sen yazdıysan o okumasa da olur. çünkü yazdıkça alışırsın. insan yazmaya alışıyor da, yazdıklarına alışamıyor çoğu zaman. yazılmışlarda hep bir eksik vardır çünkü. okunmuşluğu yoktur alışılmışlıkların. ben yazdıkça alıştım ve alıştığımı yazdım buraya. baktığında göreceklerin ise sadece alışılmamışlıklarım... ben yazmaya alıştım. okursan yenisini yazar, ona da alışırım...
      0etkileyici. - mavimajezik 12.05.2017 09:28:53 |#3427503
    8. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      şimdilerde sahil kenarında oturmuş çayımı yudumlarken geliyorsun aklıma. tadım kaçık. hayatımda herşey yolunda belki ama yine de tadım yok. sen yoksun. dostum çay var, bana ayak uyudurabilsin diye onun da tadını kaçırdım. aramızda ki dostluk güçlendi artık daha koyu. ve aslında asıl tadını şimdi aldığımı fark ediyorum. ne garip dimi sen yoksun ama çayım var düşüncelerim var kendimi daha bi hayatta tutuyorum. senin için canımı vermektense yaşamayı tercih ediyorum. sonuçta birinin bir şeylerden tat alması gerek. kendine iyi bak. çünkü ben çok iyi bakıyorum. her baktığım da da seni görüyorum karışık bişey işte düşünme bile.
    9. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      her zaman kendimle barışık bir insan olmaya çalıştım. top oynarken veya oyun oynarken beni aralarına mı almadılar, banane almasınlar. umrumda değillerdi. değiller de zaten. kötü mü top oynuyordum, kendimi geliştiririm. oyun oynamayı mı bilmiyorum, öğrenirim. zamanla bunların hepsini yapmayı başardım. çirkin miyim? kime ne bundan, ben kendime inandıkça, güvendikçe bana kimselerin ettiği laflar zihinsel olarak hiçbir zaman bana engel olamayacaktı. 4. sınıf, güzel olmayabilirdim fakat güzel dans ettiğim için beni aralarına aldılar, dans yarışmasında birinci olduk. bana hiçbir zaman tip konusunda alayları olmadı, sadece onlar değil ilkokul ve ortaokulu bitirene kadar kimsenin olmadı. keşke hep o zamanlarda kalsaydık, herkesin tertemiz düşüncelere ve duygulara sahip olduğu o günlerde. kalamadık. bir gün esenkent’te sokak arasında bakkaldan eve dönerken, bir grup kızın kaldırım kenarında oturduğunu gördüm. içimden kötü bir şey olacağını hissettim, fakat fark ettirmeden yanlarından geçmem lazımdı. tam yanlarından geçerken; ”mahallemizdeki martı sayıları ne kadarda artmış” dedi bir kız. sonra tüm arkadaşları hep beraber güldüler. normalde bana böyle laf eden birisine çok güzel cevap verirdim, verirdim ama orada yapamadım, neden bilmiyorum. belki karşımdakiler kız olduğu içindir belki ise yanımda çocuklu bir anne olduğu içindir. sesimi çıkarmadım, güldüm geçtim. evet, içimde bir burukluk kalmıştı, geceleri uyumadan önce aklıma sürekli takılırdı ama cevap vermediğim içinde kendimle gurur duyarım ara sıra. sıradan bir insanın beni tanımadan benle alay etmesini, insanların duygularını önemsememelerini onların cahilliğine veriyorum. sonra liseye başladık, yeni arkadaşlar edindim. orada da yine kaşlarım ile dalga geçilmeye başlandı. hatta, furkan diye bir arkadaşım işi ilerleterek gizli gizli fotoğraflarımı da çekerdi benimle dalga geçmek için, herkesin arasında da dalga geçerdi. ben sırf o bunla dalga geçer diye onun gözleri ile dalga geçerdim, kısık gözlü olmasını japonlara benzetirdim. böyle böyle zaman geçerken nasıldır bilmem 11. sınıfta benden özür dileyip helallik istedi, ”kanka ben senle çok dalga geçtim özür dilerim hakkını helal et” diyerek, ”tamam kanka, canın sağolsun senin, helali hoş olsun.” dedim. ilk defa bir insan yaptığın hatadan sonra gelip benden özür diledi. halen daha aklıma getirip kendime moral veririm, belki bu insanların sayısı artar diye. bir kez daha buradan furkan’a sesleniyorum; ”hakkım sana helali hoş olsun kardeşim.” son olarak, bulunduğum bir sohbet grubunda bir kız ”ray gibi kaşların var” dedi, yüzümde acı bir gülümseme oluştu. gruptakiler güldüler, beni savunan veya destekleyen olduğunu hatırlamıyorum. olmamıştır büyük ihtimalle. olmasında zaten. ben kendimi biliyorum, başkaları ile aramı bozabilirim sırf bu yüzden ama kendimle aramı bozamam asla. şimdi ise kaşlarımın bir yeteneğini keşfettim. dans, bazı insanlardan daha iyi dans ediyorlar. ve bunu bilenler beni gördüklerinde dans ettirmem için ısrar ederler, beni böyle kabul eden insanlar hatta krizi fırsata çevirip hem kendisini hem beni mutlu edebilen insanlar iyi ki varlar. ha, benle sadece bu üç kişi dalga geçmedi daha dalga geçen insanlar çoktur ama ben bu olayı üç örnek üzerinden anlatmak istedim. sizi tanımadan, fiziksel özellikleriniz ile dalga geçenleri hatta ve hatta tanısa bile kendi eğlencesi için veya bir ortamda sizi üzüp diğer insanları güldürmek için uğraşan insanlara tek bir şans verin bunu devam ettiriyorsa kendi tercihidir. ses çıkarmayın, ”söyleyecek laf bulamayınca, fiziksel özelliklerden vuran insan acizliği” diyin oturun. bu onlara edilmiş en büyük laf olabilir belkide. ben burada kendi fiziksel özelliğimden bahsettim. siz okuyan kişi, tanımıyorum ama ailen için değerli bir insan olduğundan eminim. sana sesleniyorum; şişman bir insan olabilirsin, peltek konuşuyor veya konuşmakta zorluk çekebiliyor olabilirsin, çillerin olabilir yada gözlük takıyor da olabilirsin, kelsindir belki, ne bileyim kilon yaşın için fazladır, boyun uzun veya kısadır, diş tellerin vardır veya yüzündeki sivilceler oldukça fazladır yada yüzünde doğumdan kalma bir iz vardır. bacakların çarpık olabilir, hızlı koşamıyor olabilirsin, futboldan anlamıyor da olabilirsin. ama bunlar engel değildir hiçbir şeye, mesela bir dostluğa, bir arkadaşlığa yada aşka. engel olmamalıdır zaten, olmayacak ben inanıyorum. sende inanmalısın. hiç beklemediğin bir anda seni çok seven bir insan çıkacak karşına emin olabilirsin, güven bana. ve; kendisine güvenen bir insana hiçbir zarar gelmez. (bana göre en azından) bu kadar yazıdan sonra ben en iyisi gidip dans edeyim, inşallah bir gün sizlerde görürsünüz bu şahane olayı. sevgi ve saygılarımla :)
    10. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      bu şehir beyaz bir yorgan çekmişse de üstüne, sen bana gelmeye kalksan, adım başı manolyalar açar gezdiğin yerlerde. ama omuzların dert bahçesi, yorgunluklar alıyorsun hasatından. yol gözlemek, ağır bir hasret sancısıdır. birde bu var bahçende bu mevsimde. ama hasret, adım başı kısalan bir dert bizim lügatımızda. özlemek işten bile değil, özlem kavuşamayanların yürek sancısıdır. bize sabretmek düşer. ellerim üşüyor yokluğunda. ellerin ağustos sıcağıdır şimdi. mevsim bahane, avuç içlerini elime yüzüme bulaştırasım var. sayfalar dolusu yazasım var sana. pullayıp, bir sabah kapına bırakılmış papatyalar gibi başucuna iliştiresim. ama sevmek veya özlemek mektuba sığacak bir duygu değildir. ben bir mektubun, içinde kağıtları taşıdığı gibi hasreti yüreğimde taşıyacağım. ta ki seninle kavuşuncaya dek. zaten benim içimde yazanlarıda bir sen bilirsin. içime yazdıklarımdan ziyade dışım bomboş bir sayfa. çünkü seni anlatmaya kelime bulamıyorum. yüreğimin pencerelerine kelimesiz şiirler asıyorum, göğe uzanan. göğün bittiği yerde göğsün başlıyor. şiirleri göğsünden topluyorum. tarçın kokulu kafiyelerle bitiyor artık şiirlerim. âh, uçsuz bucaksız göğsün! bir devâdır eski kitaplarda.
    11. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      bir aralık akşamı, seni diyemediklerimden daha çok seviyorum. hayal kırıkları batıyor konuştukça her yanıma. o yüzden gecenin ayazında seni sevmelerim. ansızın bir hatıra uyanıyor gecenin koynundan. yine bir aralık ayazında, üsküdar sahilindeyiz. kız kulesinin güzelliğini iliştiriyorsun cümlelerinin arasına. ben yalnız'ca dinliyorum seni bir şeyler anlıyormuş gibi. oysa nerden bileyim seneler sonra yalnız'cayı bu kadar güzel konuşacağımı. seni evine bıraktıktan sonra soluğu bir sahil meyhanesinde alıyorum. etraf kalanların yaralarını suskunluklarından anlayacak kadar mey kokuyor. usulca bir masaya yanaşıp garsonun gözlerini yakalamaya çalışıyorum. elimi kaldırıp masayı boydan boya gösterince garson yavaştan yavaştan getirmeye başlıyor ayrılık mezlerini. bardak doldukça eksilen muhabbetlerimizin şerefine içiyorum. bir elim başımda, iki parmağımın arasına sıkıştırdığım hatıraları ara ara ciğerlerime yazıyorum. ağzımda sarhoş bir türkçeyle, seni anlatan şarkıları sensiz söylemeye çalışıyorum. bir süre sonra tekrardan gözlerini yakalayamadığım telaşlı garsona elimle bir şeyler yazıyormuş gibi yapıyorum. saatlerce hatırlamaya çalıştığım hatıraların hesabını ödeyip dışarı çıkıyorum. güneşin sancıları yayılırken gökyüzüne, hiç evin yolunu tutmaya niyeti olmayan düşünceler ile, yapraklarının yarısını feda etmiş bir ağacın altındaki banka oturuyorum. iç cebimden defterimi çıkartıp bugün yaşanmışlıklardan ziyade yaşanamamışlıkları nakşediyorum. bir aralık akşamı, seni diyemediklerimden daha çok seviyorum...
    12. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      Geçen yıl açtığım bi blogtu. Bahadır yazmıyorum ama olurda bakar, okur ve hoşunuza giderse en azından sevinirim kelkalem.blogspot
    13. 4
      +
      -entiri.verilen_downvote
      yine bir aksamustu.anlamsiz dusunceler ve hayal ettigim seylerin gerceklesmis olma hayalini bile kurmaya tesebbus etmeme...yalniz miyim ben ? diye soruyorum bazen ama oyle olma ihtimali bile beni korkutuyor.neden diyorum, sonra unutuyorum ya da huzunlendigim bir baska eksikligim ben de burdayim diyor.ne yapilmasi gerektigi hakkinda hicbir fikrim yok.insanlarin ne dedigi umrunda olmasin ogudunu veren biri oldugumu varsayarak bunu ilk olarak kendime ogretmem gerektigini zor da olsa idrak eder gibiyim.ardindan acaba herkes boyle mi dusunur kendi hakkinda etrafta kimse yokken, itiraflarin en ciplak haliyle?.insanlar su an ne yapiyordur ?tahminim var ama bilmekte istemiyorum.agizlardan dokulen her cumle beni yaraliyor.yapamadigim hersey tek tek hatirlatiyor kendini bana.ama neden? herkesin agzina sakiz olmus bugunlerde sikca duydugum eglenceli hayatlar ve hikayeler.inanasim gelmiyo aslinda.kirli yuzunu kendinden bile saklayabilmek utanc verici degil mi ? yoksa mutlulugun sirri bu mu?benligine yalan soylemek midir bu yoksa ozguven zirvalari mi?bu satirlar yazilirken sigaramin yanan tutununun sesini duymak adeta yazdiklarimi destekliyor.icimdeki boslugu, ozumdeki eksiklik beni bitirmeye and icmis.yuruyen et parcalarinin kokusmus suratlarindaki gereksiz kullanildiginda sonsuza kapatilmasi gereken yariklardan dokulen zirvalarin arasindan bir cocugun sesini duyar gibiyim : hadi!.cevap vermek istiyorum ama once cay icmem gerekiyo sogumadan.cayini sogutmadan ic diyen uzere olan degerlilerime cok uzagim.inceden bir sizi burnumun direginde.yankilaniyor kafamda "git kurtar kendini" sesleri.dusunmeden edemiyorum acaba akil sagligim yerinde mi diye.ama neden olmasin ki diyor icimdeki poliyanna.kime guvenmeliyim ki?.bilemedim.gunes iyice uzaklasiyor bazen bana huzur veren dagin ardindan.her insan konusur kendisiyle.bir iyi bir de kotu tarafiyla.ben oyle degilim sanirsam.iyi tarafimda konusan ciliz cocuga karsi kotu tarafimda iki besili adam var.ikisinin de erkek oldugundan emin degilim.dedikoducu ve ici gecmis cahil bir kadinin varligindan supheliyim.cayim sogumus bu arada.cay ile birlikte ansizin gelen sigara fikri.icmemen gerektigini bilmek daha da zevk veriyo bana nedense.bu aliskanliktan kurtulma planlarini yaptigim gecenin sabahinda anne sutu icmeyi bekleyen bebek gibi muhtac oluyorum bu pislige.ama neden? neden dogru ya da yanlisi ayirt edebilme yetisine sahipken durmaksizin ve bile bile hata yapmak beni nereye goturecek diye gecelerce dusundum.gecelerce dedigime bakmayin.icim sizlamiyo artik hic birseye.insanlarin hayatin bahari diye tabir ettigi donemde benim aklimda sadece endiseler , aci ve gittikce kotulesen hayat var.ben de mi sorun var diyerek kaseti basa sariyorum ve bu kisir dongu kendimi bildim bileli var icimde,icimin en guzel kosesinde...bu son olsun demek artik bi anlam ifade etmiyor.yine de deneyebilmekten vazgecmis olmak icin cok erken biliyorum veya bildigimi saniyorum.buna alistim ama.alismis olmak koymuyo artik eskisi gibi. kotuye gidisati nasil durdurmaliyim ki?cok soruyorum kendime.soruya cevap bulmaktan cok bulamadigimda ne olacagina kaygilanmaktan onu da yapamiyorum ya.neyse bu sefer bi sigarayi hakettim diye dusunuyorum
    14. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      insan ne zaman karşısındakini yargılamaya, yadırgamaya küçük görmeye başlarlarsa işte o zaman karşısındakini yaftaladığı konumda aslında kendisi var demektir bilmediğin şeyler hakkında bok atmaya bayılıyorsunuz( bayılıyoruz) dikkat edin üzerinize sıçrar neyse bazı şeyleri tecrübe edemezsiniz. yaşamış olanlara sorun onların tecrübelerinden faydalanın özlediğinizi söyleyin sonra mezar taşlarına sarılıp salya sümük ağlamak bir şeyi değiştirmiyor.
      1++++ - blackinblack 09.12.2016 20:25:02 |#3023456
    15. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      deneme değil de karalamalar olmalı. bir yazın türü olarak deneme çok farklı çünkü.
    16. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
    17. 7
      +
      -entiri.verilen_downvote
      "yeter artık daha ne kadar yolcu alacaksın?" "hanımefendi, buyrun buraya oturun." "usta şuradan bir öğrenci." ... sikeyim sizi diyorum. sikeyim kurallara itaatinizi. işıkları kapattıktan sonra hepimiz aynıyız; yorgan altına saklanan, yastığa sarılan, en kötü ve en iyi halimizi düşünüp uyumaya çalışan, mastürbasyon yapan, duşa girince kahraman olan kişileriz. hepimiz aynıyız boş çırpınmaların içinde. hepimiz sıçtık, boka battık, çıkışın gökten inmesini bekliyoruz. kısık gözerle bakıyorum şoförün kel kafasına arkadan. şoför diyorum, ilk direğe vurur musun? vurmazsan senin ananı diye başlıyorum küfüre, eline taktığı plastik tespih ile bitiriyorum. pardon diyorum, ayıp ettim seni diğerlerinden ayırarak, bütün otobüstekilerinde anasını katıyorum işin içine. çığlıkları duyuyorum, aksi küfürleri, anında aslan kesilen sokak köpeklerini. bir eli ensemde hissediyorum, bırak yakamı sokak köpeği diyorum, gömleğimi kırıştırıyorsun. suratımı çeviririm kanımı dişlerim arasında köpürt diye, nasıl olsa hayal edilir ne hayal edebileceğin. hiç bir zaman yalnız kalmayan sokak köpeklerinin sürü halinde dolaşması gibi, döndüğümde yalnız olmayacağını da biliyorum. bana vururken bir kez daha söveceğimi biliyorum. sizler beni ne kadar dövseniz de, fikrimin değişmeyeceğini de biliyorum; yapabildiğiniz bu kadar mı sizi otuz birciler! ağzımdan bir diş düşerken bağırıyorum; şuradaki vurmadı bana, o tarafa çekiştirin yakamı! iğrenç suratlarınıza gülümseyerek bağırıyorum; gömleğim sizden değerli piç kuruları! yediğim dayaktan tatmin olunca bağırıyorum; yatakta da bu kadar iyi tatmin edebiliyor musunuz karılarınızı? o anda kendime geliyorum, omzuma pis bir el dokunuyor, usta şuradan bir öğrenci! ver diyorum, pis bir sırıtış, pis bir gururla. ver, ve bir daha dokunma fikirlerim içindeyken bana, ver seni sokak köpeği.
      0denemeye postmodern tavır yansıdığı vakit üzmüştür denemeyi. - seferkant 16.12.2016 01:56:47 |#2432536
      1sonu beni de tatmin etmedi inan, bu seferlik böyle olsun ama. - kafkagillerin franz 16.12.2016 02:09:44 |#2501003
    18. 6
      +
      -entiri.verilen_downvote
      bir dizide duymuştum; "saygıdeğer işadamımıza... kendisini tanımıyorum ama heralde böyle çok parası olanlara saygıdeğer deniyor, değil mi?.. öyle birşey diyorsunuz. çok parası olunca saygıdeğer oluyor galiba, bu saygıdeğer iş adamımıza ben birşey söylemek istiyorum; hacı neyin peşindesin ya? yani ne bu oryantalist tavır? bu oryantalist kelimesini de bilmiyorum; şurada iki kişi konuşuyordu ve hazır çıkmışken satayım dedim hani siz de yapıyorsunuz ya bir yerde birşey duyuyorsunuz hemen böyle yapıştırıyorsunuz. ya vallahi buradan çok zavallı gözüküyorsunuz ha. gerçekten, bütün o hırslarınız, ve çıkarınız için birbirinizin yüzüne yalandan gülmeleriniz, ve en yakınlarınızın arkasından bile iş çevirmeleriniz... sanki böyle kafanıza taş takılacakmış gibi, gecenin en güzeli olmaya çalışmalarınız. ve kuytularda köşelerde, çok bilmiş davranıp kız tavlamaya çalışmalarınız, gerçekten böyle davetlerde bulunan insanların egolarını böyle üstüste koysak, herhalde ay'a tırmanırız be... kusura bakmayın ben çıkıp konuşmak zorundayım çünkü ben düşüncelerimi başka türlü ifade edemiyorum. yani mesela ben, onlara bir resme aktaramam ben. aktarsam da dönüp bakmazsınız zaten... çünkü sizin tek derdiniz, kendi çıkarlarınız... ve kusura bakmayın; kibirinizde boğulacaksınız...” kusura bakmayın gerçekten öyle. mikrop yuvasına dönmüş benlikleriniz hiç bir şifayı kabul etmeyecek kadar hastalıklı. en doğru sizsiniz, en haklı siz, en mükemmel siz hatta ve hatta en üstün siz. diğer herkes aşağılık. sizin gibi düşünemez, sizin gibi anlayamaz, sizden daha iyi olamazlar. bir şeyin doğrusunu bilmelerine imkan yok, siz varken ne hadlerine pirim? nasıl iyi mi böyle? az daha pohpohlayayım mı, zira idrak yollarınıza ulaşmanın tek yolu bu. dimağınızda anca bu şekilde yer edebilirim, ancak bu şekilde lutfedip kaale alırsınız söylediklerimi. zaten şuraya gelene kadar bile %50'si kayboldu, hastalıklı fikirleriniz tarafından yere serildi, en mükemmel savaşçı kişiliğiniz gurur duysun. ama öyle zor zaptettiğim bir %50 var ki içimde tuttuğum, ahmet'ten beter patlayacağım. "sana, sana, ona hepinize be!" ama yüzünüzü bulamıyorum, o kadar çok ki, her birine bir kelam etsem, binlerce yıl yaşamam gerek. faniyim ben öleceğim, sizin gibi mükemmel olamadım. ulaşamadığı ciğere pis diyen bir kedi vardı. ne çok feyz alanı oldu. kılavuzu karga olanı bilmem de, kedi olanı görmüş oldum. pist! desem gider misiniz acaba? pist!!!!
    19. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      1997 yılı mayıs ayı hava güzel. gelmek için uygun. kuleden izin alındı. heyyy geliyorum dedim. bir yarık açıldı sanki bir el uzandı aman allah ım tanrının eli mi bu yok yok doktor sakin olun. al beni ahbap burası çok karanlık dedim.çekti çıkardı beni. bir sevinç bir gülünç ortama ayak uydurayım derken popoya bir şaplak yedim. canım acıdı göz yaşlarıma hakim olamadım. doktor napıyorsun adamım dedim. adettendir dedi. sarıp sarmaladılar hollywood starı gibi ilgi görüyorum dostum. odaya girdik. merhaba baba merhaba büyükanne büyükbaba ohhh dayı merhaba hala hepinize merhaba. bütün gözler üzerimde. o günden tam 19 yıl geçti.hala dün gibi hatırlarım. bu arada ebeme küfür etmeyin şaplak yüzünden doktorla kavga etmişti. bir numaralı yaverimdir.
    20. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      uzun bir iskeleydi yol.. yağmur yağıyordu, yine ayrılık havası vardı limanda.. sessizce yürüyorlardı adam ve kadın yanyana.. burukluk kalmış kalplerinde belli ki, martılar bile sessizdi.. sesi duyuldu vapurun, uzaktan; küçük bir çocuğun gözü yaşlı çığlığı gibi.. adam derin bir iç çekti, sanki karanlığa mahkum kaldığını hissetti.. kadın adımlarını daha da yavaşlattı ve gözünü limandan hiç ayırmadı.. tahtaları ıslanmış iskele yine bir ayrılığa daha şahitlik edecekti.. belkide bu sadece veda makamıydı; sonsuza dek.. adam kalbinden güç alarak kadının elini tuttu, kadın birden durdu.. bedeniyle birlikte adama doğru döndü ve göz göze geldiler.. kadının gözleri gökkuşağının yedi rengini, adamın gözleri sonhabardaki soğuk rüzgarları canlandırıyordu.. o an ikisi için de zaman durmuştu.. adam gözleriyle mutluluğun en güzel noktasının mahrumluğunu anlattı kadına.. kadın tek bir söze tebessüm etmeye hazırdı oysaki.. adam sustu, yine derin bir iç çekti ve vapurun acımasız sesiyle irkildiler.. kadın kendini toparladı, istemeyerek gözlerini adamdan aldı ve adımlarını hızlandırdı.. limana yaklaşan vapuru izlemeye başladı kadın, yalnızlık yaklaşıyordu dalga dalga.. adam avuçlarının içindeki boşluğu sıktı ve o an yalnızlığı anladı fakat vakit çoktan son bulmuştu.. nihayet vapur limana yanaştı.. kadın, adamı unutmuşçasına bindi vapura ve adama döndü.. adam sadece bakakaldı; inşaa edilmesine ömür yetmeyen, son bulması dakikalar içerisinde gerçekleşen ilişkisine.. bu ilk uzak kalışları ve bu ilk yarım kalışlarıydı.. vapur sanki kadını almak için gelmişti.. adam son kez derin bir iç çekti ve kadının gözlerine elveda sözcüklerini yerleştirdi.. kadının gözleri doldu, sol yanağına gözyaşından bir damla süzüldü ve çenesinin altından sol göğsüne düştü.. kalbinin yangını gözyaşını buharlaştırmıştı adeta.. kadın çantasından siyah mendilini çıkardı ve gözlerinin altını sildi.. mendil yas ilan etmişti, vapur hareketlendi.. adam dizlerinin üzerine çöküp, pişmanlığıyla vapurun uzaklaşmasını seyretti.. kadın giderken anı ve acılarını da yanında götürmüştü, adamdan geriye sadece sonbahar kaldı.. sebebi neydi ki? gidişlerinin.. aşk mı, yalnızlık mı..?
    21. 17
      +
      -entiri.verilen_downvote
      kâfir hani nazım efendi demiş ya, ne de güzel söylemiş: “insan öleceğini bile bile nasıl yaşar? ya çıldırır, ya öleceğini unutur.” bana sorsanız mükemmel bir tespit lakin yanlış bir tanımlama. insan öleceğini unutmaz, unutsa da bunu canlı tutamaz. unutmak anlık bir duygu, çıldırmamaya yetmez. insan, hayatının her döneminde öleceğini bilir. bildiğin bir şeyi unuttum diyemezsin. bu biraz şey gibi; hani çok aşık olduğun bir kadın vardır hayatında, bir gün gelir sana hiç acımadan terk edip gider seni. yıkılırsın. nefes alamayacak duruma gelirsin. bir daha onsuz olmaz dersin. aşık olmamaya yemin edersin. ama gün gelir yine hayatına devam edersin. mecbursundur bir yerde, hayat devam eder ve ayak uydurursun. soranlara, o kadını unuttum dersin ya hani? hah işte ölümü unutmak da tam böyle bir şeydir. unutmazsın ama unuttum dersin. aslında yaptığın, hatırladığın şeyin üstünü örtmektir. yola kaldığın yerden devam etmek için hatırladıklarının üstünü örtmek, gerçeği gizlemektir. ufak bir dokunuş yaparsak: ya hu insan öleceğini bile bile nasıl yaşar? ya çıldırır, ya da öleceği gerçeğinin üstünü örter. arapçada bir terim vardır: kafir. kökeni k-f-r’den gelir. etimolojik olarak kabaca; gizlemek, saklamak, örtmek anlamındadır. etki alanı öyle geniş bir kelimedir ki asla basitçe müslüman olmayan anlamına sıkıştırılmamalıdır. çünkü bir dinin mensubu olmayan non- teist insanların fazlaca belirginleşen bir özelliğini açığa çıkartıyor bu kelime. “niçin?” dinler olmadan bu sorunun tatmin edici bir karşılığını bulamazsınız. zaten dinlerin bizatihi birincil amacı insandaki “niçin” sorusuna bir cevap vermek üzerinedir. eğer bir dinin olmadığını kanıksarsanız bu soru sizin zihninizi kemirmeye ve farklı çabalara yönelmeye zorlar. ana rahmine düşerken asla size bunun için bir soru sorulmadı ya da siz hatırlamıyorsunuz. bu dünyaya gelirken haberdar edilmediniz. peki bütün bu kainat neden var, neden ana rahmindeki 285 milyon spermden bir tanesi olarak siz, bu dünyaya geldiniz? evrenin bu en güzel gösterisi, bu bütün tantana neden var? niçin var olduk? bu soru temelde her insanı zorlar. niçin dünyada olduğumuzu bilmemek insanı çıldırtmaya yeter de artar bile. sonra kainat düzeni için “nasıl” sorusunun cevabını sistematik bir şekilde arayan bilime felsefi bir misyon yükler-hata yapar- niçin var olduğunuzu bu yolla anlamaya çalışırsınız. ya da tamamen zanna uyar, son derece subjektif bir takım saptamalar ile varlığın içerisinde gün gibi ortada olan anlama, öznel misyonlar yüklersiniz. ama aslında yeterli bir düşünme ve anlama yöntemi izlediğiniz zaman kendinizi kandırdığınızı fark etmeniz işten bile değil. en iyi nihilist bir varlık tanımlaması yapar tüm bu tantanayı basit bir yanılsama varsayar, içinizdeki o aşkın, durdurulamaz hissiyata gözlerinizi kaparsınız. nereden mi biliyorum? bunların hepsini denedim. niçin bu dünyada olduğumu anlamak için elimden geldiğince her yolu denedim. eğer şu anda yaşadığımız çağ hakkında bir tanımlama yapacak olsaydım kesinlikle şu olurdu: “çağımızın vebası sekülerizmdir.” dünyanın daha yaşanılası bir yer olması adına yapılan katkılar için etkisi olmuştur bu kavramın elbet ama bütünsel baktığım zaman bu olgu üzerine yapabileceğim en iyi benzetme kanser olurdu. ayrıca bu hastalık herkes için geçerli. müslümanların da en büyük çelişkisi burada yatıyor maalesef. “allah yokmuş gibi yaşamak.” ama bu yazının konusu değil. zihin/düşünce yapınızı bilmiyorum ama benim zihnimin bana vadettikleri çok fazla. sonsuzluk kavramının kodlarının bizatihi insan zihninde olduğundan şüphem yok. dolayısıyla bu aşkın zihin yapısı adına olabilecek en büyük konu niçin var olduğumdur. niçin? ne için? amaç ne? bunca tantana gübre olmak için mi? ve insan olan herkesin bu soru ile baş başa kalması gerektiğini düşünüyorum. bundan daha büyük bir konu yok! bundan daha büyük bir ağırlık yok! işte bu sekülerizm bunu örten yegane faktör. çağımızın vebası. insan olmanın kıymetli zenginliğine karşı en büyük soruyla ilgilenmezsin böylece. kendini ucuz dünya varlığına sıkıştırırsın. komik ikili ilişkilere dertlenir, ayşegül’ü yatağına almanın hayalini kurarsın her an. dünyanın en pahalı zevklerini yaşar, en lüks yemeklerle yaşamına kalite(!) katarsın. 2+1 evinde televizyonunu izler, 3+1 evi alabilmek için hayatın boyunca çalışmak istersin. sikindirik bir ön kabul ile biraz daha iyi bir ev için başkalarını daha çok zengin eder, modern köleler olmayı kendine reva görürsün. en iyi arabalara binmek senin için keyfin doruklarıdır bir yerde. iş hayatında yükselmek için birilerinin üstüne basmaktan çekinmez, sikimsonik plazalarda iyi bir pozisyon kapmak için ruhunu satarsın. kapitalizmi her fırsatta kötüler ama onu ilah edinmekten bir an olsun geri durmazsın. en büyük sorunun cevabını bulamamak seni rahatsız etmez. çünkü sen onu gizlemeyi, üstünü örtmeyi sekülerizm ile başarmışsındır. senin artık daha büyük dertlerin vardır. neredeyse her gün kavga ettiğin, artık senden nefret eden ama çok güzel ve iyi bir pozisyonda olan karın ile en iyi otellerde poz verip insanlara bir şeyleri ispatlamak gibi… başkası için yaşamak yaşama sebebin olmuştur farkında değilsin. en büyük sorunun cevabını bulamamış olmanın ağırlığı seni meşgul etmez. zihninin bu bölümünün üstünü son derece profesyonel bir şekilde örtmüş ve gizlemişsindir bir kere. zamanın neredeyse tamamını en iyi üniversiteleri kazanmak için, en paralı meslekleri kazanmak için harcarsın. kendin için hep bir sonrakine hedef koyar daima daha fazlası için bir şeyleri es geçersin. maddeci bir dünya algın olur makineleşirsin. işte kafir olmanın bir yönü de bu şekilde vuku bulur. fıtratının en büyük sonucu ne için var olduk sorusunun üstünü örtersin. felsefe yapmak, varlığı sorgulamak, niçin diye sorabilmek ve bu uğurda emek harcamak insanın fıtratında olan zorunlu bir sonuçtur. bu gerçeği gizlemekten daha doğal bir kafirlik düşünemiyorum. dünyanın en refah ülkelerinde intihar oranı oldukça yüksek olur ya hani? ya da çok zengin insanlar ya da onların çocukları bir gün hiç bir sebep yokken intihar eder ya hani? her türlü zevki sefayı yaşamış seküler insanın, varlığı madde ile kısıtlayan insanın “nirvanası” olan insanlar… hani hayatının bir yerine gelince; önünde yakalayıp yemek isteyeceği hiçbir havuç kalmamış insanlar en sonunda intiharı seçer ya? işte bu yazdıklarımı yaşasalardı en iyi onlar anlardı! hayatın amacını sorgulamadan, önüne asla ulaşamayacağı havuç koyulmuş bir at misali bütün amacın önünde ki havucu yeme odaklı olur. nereden geldiğini, nereye gideceğini sorgulamadan havuca odaklanırsın. sana iyi bir şeymiş gibi sunulan sekülerizm tam olarak bunu sağlar. “bütün amacın o havuçtur, gerisini boş ver, havuca odaklan!” bir din sana mutlak cevabı veremeye bilir belki. ama en azından mutlak gerçeğin konusu adına bir yola sokar seni. “havucu değil gerçeği hak ettiğini fark ettirir.” mutlak gerçek nedir sana söyleyemem belki; ama hak ettiğin şeyin, gerçeği bulmak adına yolda olmak olduğunu söyleyebilirim. insan bu kadar sekülerleşecek kadar ucuz ve hayvani değil. yine döndük nazım’a. “ya hu insan niçin var olduğunu bilmeden nasıl yaşar? ya çıldırır ya da üstünü örter!”
      1herkes arkasına saklanarak suçu yıkacağı bir kavram arayışında. sana göre ise sekülerizm, ona göre milliyetçilik, buna göre teizm... uzar gider böyle. kavramlar birbirlerini etkilediği için bütünüyle bir tarafa yıkmak totalde yanlış diye düşünüyorum. belki de insanları sekülerizme iten, bazı kavramların kanser etkisi göstermesidir. - gazipasa 28.12.2016 16:14:07 |#2807840
      1tabii topyekün bir tarafa yıkmak değil derdim. ama bu niçin varız sorusunu insanların es geçmesini sağlayan en büyük unsur bu dünyacı yaşam tarzıdır. en önemli gündemi demode hale getiren bir sosyal dayatma aslında bir yerde. - devriksekiz 28.12.2016 19:27:58 |#3206227
      3insan doğasının teoriyi değil pratiği daha çok seviyor oluşu kaynaklıdır. anı yaşama derdinde insanlar. belki de yaptığı her şeyi kısa vadede yapacağı ibadet ve tövbelerle ekarte edebileceğine inandırılması sekülerizme geçişlerinde etkilidir. uygun bir vakitte entryle ilgili birkaç soru sormak isterim. - gazipasa 28.12.2016 21:43:55 |#3192609
      butun yorumlari goster (6)
    22. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      ve adam; arkasına yaslanıp günlerin geçişini izledi. kendini iç dünyasına kapattığından beri insanları umursamıyordu. sonra ansızın duvarlarının kapısı çalındı. açtı kapıyı, tatlı bir kadın vardı. gülümsemesiyle tüm karanlıkları aydınlatmıştı. içeri geçti kadın, adam anlatmaya başladı. döktü tüm içini kadına, kimseye anlatamadıklarını anlattı. adam sarıldı kadına. canından bir parça yerine koydu. bir anda kapıyı açık unuttuğunu fark etti. başka bir adam geldi, kadını alıp götürdü. son göz yaşını döktü adam. sonra kalkıp daha kalın duvarlar örmeye başladı.
    23. -1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      ve kadın; son kez gülümsedi geçmişine. vücudunu sarmalayan dikenli acı sarmaşığını parçalayarak attı. kan revan içinde kalan vücudunun tüm çığlıklarını tutup gülümsedi sevdiğine. bir kucak yara bandıyla geldi adam. tek tek yapıştırdı hepsini. sıkıca sarıldı adam. alnından, gözlerinden ve parmak uçlarından öpüp tek tek yara bantlarını çekmeye başladı. şimdi öncesinden daha çok kanamaya başlamıştı. kadın sıkıca sarıldı adama. ve veda etti son güvendiği insana.
    24. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      mutlu olmaktansa, hep başkalarını mutlu etmek düpedüz boğulmaktır bence.. ve ne tarafa dönersek dönelim, dünyanın yarısı hep arkamızda kalacaktır..
      0...bizim üstünde olduğumuz yarısı karabük dolu hep. - shibumi 05.01.2017 01:07:32 |#2914027
      0abi niye yarama tuz basıyorsun.. :( - rudd 05.01.2017 01:13:20 |#2914797
    25. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      hatayı biraz da kendimde ararken fark ettimde müthiş bi insanım.. (bkz: deneme dediler ama denedim)
    26. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      güzel günler gelecek, emin bundan. gökyüzü tekrar maviye boyanacak o gün. iskender denizlerine durun diyecek onun cesaretinden ve napolyon yırtacak haritalarını onun kahramanlığından. güzel günler gelecek. o gün; bulutlar dağılacak yedi iklime, güneş damla damla sızacak yüreğine. o gün; yıldızlar sönecek tek tek, ay daha büyük, daha parlak. güzel günler gelecek, dünya pastel renginden sıyrılacak. elbet. bir gün, elbet.
    27. 7
      +
      -entiri.verilen_downvote
      uzun cümleler kuruyorum, uzadıkça değeceğini düşünüyorum, ancak hep teğet geçiyor. dakikalar saatler oluyor ve ben yalnızca bekliyorum, bu bekleyiş o kadar boş ki sığamadığımı hissediyorum hayata. en son çok zaman önce kurduğum, dilediğim, ellerimi açıp yakardığım bir dua geliyor yine dilime. kafamda kurduklarım kimi zaman ne kadar gücüne gidiyor öyle değil mi? kısa cümleler kuruyorsun. uzanamaz zannediyorum ancak öyle bir isabet ediyor ki canımı acıtıyor.
    28. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      fotoğrafların acımasızlığıyla gelişen bir deneme göğsümün içine sıkışan birkaç kelimeyi açığa vurmak için yine gecenin ertesi güne dönmesini bekledim. her fotoğrafta, o fotoğrafın her bir ayrıntısında boğuldum. anıların ipi geçti boğazımdan ve yutkunamadığım hevesler kaldırıma oturmuş sıranın kendisine gelmesini bekliyor. geçmişin geçilemez oluşu ve bu tabunun kafamda çin kadar setler oluşturması sonucu gelecek kavramım yok oluş evresini doldurdu. eskiyen her şey değerlidir bilirim fakat bu kadar acıyla hatırlanacağını kimse bana söylememişti. kuralsız bir oyuna başlamışız ve sen oyun devam ettikçe kuralları işine geldiği gibi belirleyen mızıkçı bir çocukmuşsun. anı yaşarken sıcaklığında fark edememişim bu kural hatalarını. bir kâğıt koymuştum önüne. içinde seni anlatan şarkı cümleleri ve fakat bu cümlelerin gidişine zemin hazırlayacağını bilmeksizin can evimin anahtarlarının sana teslim oluşunu izlemiştim. mazinin kalbimdeki en derin yaralarından birini yaşadığımı izlemişim gözlerimle ve yine o gözlerle istemediğim neler gördüm tahmin edemezsin. öngörülemez çıkışların vardı. nitekim herhangi bir odanın kapısından çıkar gibi hayatımdan çıkışında öngörülemezdi. bende çektim sandalyemi kapının önüne gelmeni bekledim. bir gün, bir ay değil çok daha fazla bekledim. sonra bu beklemekler çoğaldıkça ben eksilmeye başladım. çayım soğudu, sigaram bitti ve artık gelmeyeceğini anladığımda sandalyemi de alıp içeri geçtim. çekildim bir kaplumbağa gibi kabuğuma. seninle ilgili öyle metaforlar üretti ki aklım, kafka’nın aforizmalar’ı ile yarışabilirdi. o bir böceği anlatarak kafka oldu, bense bir gülü anlatarak hiç kimse oldum. bu hiçlik artık benim için öyle sıradanlaştı ki ismimle hitap edenlere sanki tanımıyormuşum gibi bakmaya başladım. şimdi, bir baharsız mevsimi yaşıyorum. yaprak yok. her yer bembeyaz ve ben beyazlıklara dalıp bir çiçeğin filizlenmesini bekliyorum…
    29. 4
      +
      -entiri.verilen_downvote
      cümlelerin içinde yüzüyorum. suyu çok severim esasen ancak kulaç atmak yorucu, ben de bir kurbağa gibi yeşil yüzüyorum. kıyıya yaklaştıkça ayağımın değeceği noktaya ulaşmaktan uzaklaşıyorum. sen nasıl istersen diyemezsin çünkü benim istediğim gibi değil hiçbir şey, bu vicdanını rahatlatıyor yalnızca. hayır, bu yanlış. elinden hiçbir şey gelmediği için seni suçlamam ise çok daha yanlış. ancak sen de biliyorsun ki iki kere tekrar edilince bu fazla oluyor, göze batıyor, incitiyor. çünkü biliyorsun, benim istediğim gibi olamıyor. nasılsın sorusuna saçma cevabını verecek kadar samimi iki kelime, canını sıkma. çocuğun çocuğa gösterdiği şefkat gibi, olur mu? suya atılan her sözcük "zamanla" kayboluyor. hepsini tutamıyorum. iyi olmadığımı hissedebilenlerin tesellisi adeta bir farkındalık, sahiden ayağım yere temas etmiyor. o kadar havada kalıyorum ki amalar ile mandallanmış bir çarşaf gibi eski, gibi sıradan, gibi buruşuk.
    30. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      abi herkesin eline sağlık süper yazıyorsunuz tek tek yorum yapmak istemedim kaleminiz daim olsun.
    31. 8
      +
      -entiri.verilen_downvote
      başındayım henüz yolun. bu ilk adımım hatta. işte bunlar da ilk satırlarım. kanım kaynıyor. koşa koşa yürüyorum sokakları. içimde öyle bir çocuksu telaş. ilk emekleyişinde ağlayan bir çocuk gördün mü sen hiç? o anı ağlayarak harcayan bir bebek? göremezsin. olmaz. öyle işte. yalan değil, mutluyum. ha böyle içim içime sığamayacak kadar mı? değil. çiğ olmayan, ama çok da pişmemiş bir et parçası gibi işte. yeterli bence. tadımız tuzumuz var şükür. attığım her adım biraz keyif veriyor. caddeden karşıya geçiyorum, yanımda bir çocuk. elinden tutuyorum, beraber geçiyoruz karşıya. gülüşlerimiz birleşiyor. o an dursa hayat. mutluyum. daha ne? eş dost oturuyoruz bulduğumuz bir yere. birer çay söylüyoruz. güzel garson kız çayları masaya bırakıyor, teşekkür ediyorum. önemli değil deyip gülümsüyor. içten ama. öyle yalandan falan değil. hissediliyor. duydun mu diyorum sağıma dönüp “önemli değil” dedi. gülüyorlar. demeyebilirdi. dedi ama. dedim ya, yolun başındayım daha. bilmiyorum, belki de hatırlamıyorum duyguları. düşünsene günlerdir yemek yememişsin. öyle böyle değil açlığın. sana uzatılan bir parça kuru ekmek nasıl bir haz veriyor? di mi? bu da öyle bir şey. tut ki, yüzüme değen ilk gülüştü bu. ondan belki de bu mutluluk. oysa bir zamanlar çok daha büyüklerini de yaşadım, biliyorum. ama anımsayamıyorum, hissedemiyorum. bir yoldan geçiyorum. yüzümde ufak bir tebessüm beliriyor. eskimiş duvarlarına bakıyorum binanın. içimde belli belirsiz bir his, ardından yine ufak bir tebessüm. içim ısınıyor o an. soğuk artık o kadar da soğuk gelmiyor. daha önce binlerce, yüz binlerce defa önünden geçmişim buranın. bazen durup soluklanmışım. bir küçük kız çocuğu tutmuş mesela burda elimden. veda sigaralarımızı şurda içmişiz, kola aldığımız marketin hemen önünde. gözyaşlarımız gülüceklere dönüşmüş şurdaki kaldırımda. başka bir soğuk kış günü, ne üşümesi, alev almış içimiz. yanmışız, yanmışız da en çok buna gülmüşüz. biliyorum hepsini. unutmadım. ama içimdeki ateşi söndü galiba. “önceden böyley-mişim” deyip hatırlıyorum sadece. ve yine de gülümseyebiliyorum. yaşamışım en azından. -şuan hissedemiyor olsam da- yaşamışım. o anlardaki tadı ara-mışım hep, bugüne kadar. bulamamışım. bugün aramadığım için galiba yüzümdeki bu gülümseme. dedim ya, başındayım henüz yolun. hani hep derlerdi; dünya öyle bir yer ki, burdan dümdüz yürümeye başla, yine aynı yere gelirsin. hah işte. öyle galiba cidden. başı ile sonu bir bu yolun. dün en büyük kahkahalarımı atmış olmasaydım, bugün bu gülümsemelerin tadı hep az gelecekti bana. dün olmasaydı; bugün ben, ben olmayacaktım. yine de bilmiyorum. başı da sonu da bir bu yolun. ve ben yine burdayım. gülümsüyorum. ama neye güldüğümü ben de bilmiyorum. olsun..
    32. 3
      +
      -entiri.verilen_downvote
      unutmayı denedim, olmadı. (bkz: şakir ağadan duyar denemeleri)
      2knk napysn aqlyrm şuan :'( - higuita 28.01.2017 23:13:00 |#2495306
      2sen buraya bir cümle yazdın ama ben burdan bir hayat okudum, güzeldi üstadım. - peho 28.01.2017 23:15:50 |#2495811
    33. 3
      +
      -entiri.verilen_downvote
      ben bu dünyada iki kez öldüm. bir kez kendi yarattığım dünyada, kendi kelimelerim içinde öldüm. çünkü orada tanrı bendim. o dumanların içinden geçtim, bu dünyada öldüm. burada tanrı oydu. sonra izin istedim. döndüm ve bir kez daha yere indim. bir kez daha ölmek için, yaşamaya geldim.
    34. -1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      türkçe 32 doğru 3 yanlış 5 boş matematik 26 doğru 7 yanlış 7 boş sosyal 33 doğru 6 yanlış 1 boş fen 21 doğru 8 yanlış 11 boş
      1matematik düşük biraz - kafkagillerin franz 29.01.2017 01:08:00 |#2538523
      1sallarken bile matematiği yüksek yazamıyorum aq - gol atan emenike 29.01.2017 01:11:08 |#2543016
    35. 19
      +
      -entiri.verilen_downvote
      bazı güzelikler vardır ayşegül. dil bilimciler bunlara fiil derler. 'okumak, yürümek, sevişmek, sevmek, sevmek , sevmek' gibi.. dil bilimciler sonuna "-mek" getirebildikleri her bir boku fiil sanıyorlar ama işte sonuna "-mak" getirince fiil olunmuyormuş bunu anladım. üstünde uğraşmadığın bir halt nasıl fiil olabilirki ayşegül soruyorum sana üzerine ter dökmediğin, uğruna ağlamadığın bi değer nası bi "eylem" olabilirki.? ben üstünde uğraşmayıp ama sonuna "-mak"getirince fill olan fiillere "piç fiiller" diyorum. 'özlemek, unutmak, unutmak, ve unutamamak' gibi. bunlar öyle piçtirlerki ayşegül, her özledim dediğinde bi kırbaç daha yersin. düşüncelerine mıh gibi saplanır o adam. her unuttum dediğinde bişeyler daha olur. bok gibi kalakalırsın olduğun yerde. bak mesela babası ölmüş bi çocuk düşün ayşegül. toprağını kendi elleriyle üstüne atmış cenazesinin. bu çocuğunda babasından yadigar bi arabası. kar yağdır şimdi ayşegül. heryere kar yağdır. o çocuk arabanın etrafını kürekle temizlerken, savurduğu her kürekle babasını tekrar tekrar hatırlamazmı. unutmak için tekrar saplar küreği, savurduğunda yine hatırlar. yani olay şu ki ayşegül piç fiillerde ağlatırmış, ağlatırmış hemde her bi nefesinde. içten içe ağlarmışsın. piç işte ağlatıyor. bundan piç diyorum. yoksa her "-mek" getirdiklerimizin bi bok olduğundan değil.
    36. 4
      +
      -entiri.verilen_downvote
      kapı kapanınca ekşiyorum. bu süreç o kadar sessiz ilerliyor ki aslında huzurlu hissediyorum. kapağı açıp bakan kimse yok, hiç ama hiç rahatsız edilmiyorum. benimle uzaktan ilgileniyorlar, bir tık uzakta. ben böyle olmasını münasip buldum. ancak mesafeler de birçok olgu gibi göreceli, bana göre bir tık hiç yakın değil. tadım değişiyor her saniye ve bu değişime ayak uydurmakta güçlük çekiyorum. insan aynı derede defalarca yıkanabilseydi belki o zaman böyle olmazdı. böylece ben hep süt olarak hayatımı sürdürmeye devam edebilirdim. fırının içindeki bu kavanozda faydasızım. yoğurt olacağımı iddia ediyorlar oysa ben bozulacağım. her zaman güzel isimler veriyoruz, içinde güzel yaşayamıyoruz.
    37. -1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      bu gece açık olsun her şey. üzeri puslu karanlık bişey kalmasın mesela. bu gece ilk ve son olsun. herkes bilsin ama kimse bilmesin bu geceyi. bu gece hem başlangıç hemde son olsun. açılmasın bir daha!. bu gece olsun ama olmasın. kimse uyumasın ama hepimiz uyuyalım. bu gece farklı olsun gelin gidelim kaçalım uzaklara. kimse bulmasın bilmesin duymasın. haberleri bile olmasın. bu gece vazgeçiş gecesi olsun. bu gece böyle güzel, sonlanmasın. doğmasın mesela güneş. karanlık kalsın herşey. ama bi o kadar aydınlık. bu gece zıtlık gecesi. sabahın olmayacağının bildirgesi. bu gece olan kaydedilmemiş bir güneş tutulması..
    38. 6
      +
      -entiri.verilen_downvote
      insanlık müptezel bir kumarcı oldu. hep yek ata ata her şeyini kaybediyor. ve uslanmayıp devam ediyor kumara. her atışta yeni insanlar ölüyor, daha fazlası, daha daha fazlası. e bu neden böyle diye soracak oluyor kuyruktaki insanlar? hop kumarın ne kadar kötü bir şey olduğuna dair bir kamu spotu başlıyor yayına. izleyip uyuşturuluyoruz. kabul ediyoruz kumar oynamamayı, kumarda kaybedilirken!
    39. 2
      +
      -entiri.verilen_downvote
      selamun aleyküm. abarttım! her zaman yemeğimi yeyip yemediğimi sormak zorunda değil. nasıl olduğumu bilmek gibi bir mecburiyeti de yok. ben bu şarkıları onun bana umursamaz gelen tavrı yüzünden dinlemiyorum ki. hem ne umursamak zorunda ne de şu an umursamaz. abarttım! sürekli konuşamaz, onu bunu yapamaz. yalnız kalmak isteyebilir. ben böyle durumları onunla paylaşmak istediğimde bunu yapmak zorunda değil. sevmek demek bu değil ve evet, ben zıvanadan çıktım! abarttım! avare
    40. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      deneme 1-2-3
      22 muhteşem olmuş. - kezman saga at 15.03.2017 18:38:23 |#2651120
      2teşekkür ederim hocam, yinede biraz acemiyim fakat yavaş yavaş öğreneceğim =) - a shih na 15.03.2017 18:39:02 |#2651191
      1takipteyim umarım 4-5-6 serisi çabuk gelir :) - kezman saga at 15.03.2017 18:39:45 |#2655101
      butun yorumlari goster (5)
    41. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      aslında biraz düşündüm de bu entry deneme olmuş biraz. (#1583299)
      1çok da güzel olmuş. - quaresmaninsolayagi 15.03.2017 18:43:42 |#2655911
      1:) eyvallah.. - devriksekiz 15.03.2017 18:44:10 |#2655836
    42. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      (#1597623) bir deneme sayılır mı?
    43. -1
      +
      -entiri.verilen_downvote
    44. 3
      +
      -entiri.verilen_downvote
      hissetmeyi unutmuştum. gözlerim parlayarak göz bebeklerinin ta içine bakmayı, "ya giderse ben ne yapacağım?" diyecek kadar bağlanmayı, yanından bir dakikalığına dahi ayrılmak istememeyi, tüm benliğimle birine ait olmak istemeyi unutmuştum. bir daha sevemem, güvenemem klişeleri arasında kaybolmuşken gördüm onu. gözlerindeki derin anlamlar beni sev dercesine bakıyor, tenindeki naif koku ciğerlerime dolmak için can atıyordu. parmak boğumları parmaklarımla bütünleşmek için hali hazırda bekliyordu. dayanamadım. yılların verdiği hissizlikle tutamadım kendimi ve o an dünyadaki en güzel olay gerçekleşti. sevdim. bir çırpıda ona dair her şeyi sevdim. hissizlik denen illet peşimi bırakmıştı. sarıldığı an kaburgalarımdan ses gelecek diye korkar oldum. elimi tuttuğu an avuç içlerimin terlemesine şahit oldum. allahım elleri benim için yaratılmış gibiydi. parmakları parmaklarımı sarıyor, sıkıca kavrıyordu. hele boynu. kelimelerin sanıldığı kadar güçlü olmadığını şu an anladım. boynu kafamı koyup uyuyabileceğim en güzel yerdi. yine dayanamadım. koydum kafamı. kokusunu ciğerlerime çeke çeke huzur buldum. bu koku huzurun tanımı olmalıydı. bu kokudan parfüm yapılıp sadece bana özel satılmalıydı. bu koku burnumdan bir saniyeliğine olsun ayrı kalmamalıydı. dudaklarının sıcaklığı daima dudaklarımı ısıtmalıydı. bileğinde anlamlanan bir örgü bileklik vardı, benim oldu. yanağına düşen bir kirpiği vardı, benim oldu. hepsi oldu. hayalini dahi kuramadığım ne varsa oldu. sarıldım, öptüm, güvendim en önemlisi sevdim. onu onsuz da sevdim. geçenlerde kokusu sağ omzuma geldi. doyasıya içime çektim. ciğerlerimin bayram ettiğini hisseder gibiydim. ki sen sevdasında tam yüreğinde yarım kaldığım adam, bendeki bu sevgi sendeki bu huzur oldukça ben ne senden vazgeçerim ne de kendimden.
    45. 1
      +
      -entiri.verilen_downvote
      artık deneme kardeşim
    46. 3
      +
      -entiri.verilen_downvote
      tamamen tesadüf eseri masa da masaymış ha başlığını bkz verdim. orada kendi denememi buldum. okurken başkasının şiir üzerine denemesini okur gibi olmuşum. gece gece kendimi görüp üzüldüm. fikirlerim hala hiç değişmemiş bu arada. buraya koyarak uplamak istedim alırım bir reklam eksinizi: (#1916453)
      1canın kendin. - canimkendimm 05.08.2017 04:05:32 |#3472753
      1allah belasını versin onun. ki veriyor. :) - devriksekiz 05.08.2017 04:06:22 |#3472823
      1her geleni bela sanma, hayır çıkar sen bilmezsin. (: - canimkendimm 05.08.2017 04:07:32 |#3472884
    47. 0
      +
      -entiri.verilen_downvote
      0mizah pornosu - lewa 04.07.2020 16:03:32 |#3822948
      0evet hard - mazeretim var wasabiyim ben 04.07.2020 16:04:43 |#3823038
    /